Tekrarlar
ya da yaşantılar sonucu organizmanın davranışlarında meydana gelen oldukça
kalıcı değişmelere “öğrenme” denir. Sağ kolunu kopan bir kişinin sol elle yazı
yazması bir öğrenme sürecini gerektirdiği gibi akciğerlerimizin nasıl
çalıştığını kavrayacak duruma gelmek de bir öğrenme sürecidir. Ancak sağ kolu kırılan
ve alçıya alınan bir kişinin eli iyileşesiye kadar sol elini kullanması, iyileştikten
sonra ise sağ elini kullanması öğrenme değildir, çünkü kalıcı değildir. Ayrıca,
felç ve tik gibi kalıcı davranışlar da öğrenme süreci ile oluşmaz. Öğrenme süreci
her zaman doğru olanı öğrenilmesi ile sonuçlanmayabilir. İnsanlar yanlışları ve kötü davranışları da
öğrenirler. NLP çalışmalarının temel amacı bireyin daha önce öğrenmiş olduğu
yanlış bilgileri ya da yanlış alışkanlıkları doğruları ile yer değiştirme
sürecini de kapsar.
Bireyin
yaşamını sürdürebilmesi için çevresine uyum sağlaması gerekir. Öğrenme çevreye
uyumda en önemli süreçtir.
Doğuştan
getirilen, türe özgü, kalıplaşmış, karmaşık davranışlara “içgüdü” denir. İçgüdüler
değiştirilemez örneğin arıların bal yapması, ipek böceğinin hep aynı şekilde
koza örmesi gibi. Değiştirilemeyeceği için içgüdüsel davranışlar eğitim kapsamı
içerisine girmez.
Davranış
ise en geniş anlamı ile canlılarım her yaptığı şey diye tanımlanabilir. Bazı
davranışlarımız doğuştan gelir, içgüdüler ve refleksler gibi. Bazıları ise
sonradan kazanılır, yazı yazmak, konuşmak gibi. Sonradan kazanılan bu
davranışlar değiştirilebilme özelliğine sahip olduğundan eğitim sürecinin
içinde yer alır.
Öğrenmeyi Etkileyen Faktörler:
Öğrenme ortamında öğrenenle ilgili, öğrenme yöntemiyle ilgili ve öğrenilecek olanla ilgili olmak üzere bazı faktörler söz konusudur. Ayrıca bu üç faktörü dolaylı olarak etkileyen ve öğrenmeye yardımcı olan öğrenme ortamı da öğrenme sürecinde son derece etkilidir.
a) Öğrenenle İlgili Faktörler:
• Türe özgü hazır oluş: İnsanın istenilen davranışı kazanabilmesi için gerekli olan biyolojik donanıma sahip olması anlamına gelir. İnsan ancak kendi türünün öğrenebileceklerini öğrenir. Ör: İnsan tazı gibi kokuyla iz sürmeyi veya uçmayı öğrenemez.
• Olgunlaşma: Organizma bir davranışı
gösterebilecek biyolojik yapıya sahip olsa bile öğrenme için belli bir
olgunluğa erişmesi gerekmektedir. Olgunlaşma genel olarak yaş ve zekâ ile
ilişkilidir. Örneğin, yeni doğmuş bir bebeğe konuşmayı öğretemezsiniz.
• Genel Uyarılmışlık Düzeyi Ve Kaygı: İnsanın
dıştan gelen uyarıcıları alma derecesinin de öğrenmeye uygun olması gerekir. Uyarılmışlığın
azı da çoğu da öğrenmeyi olumsuz etkiler. En iyi öğrenme orta düzeyde bir
uyarılmışlıkta gerçekleşir. En düşük uyarılmışlık bitkisel hayattır. Heyecan,
dehşet, korku,aşırı kaygı gibi duygular,
aşırı uyarılmışlık halini oluşturur ki bu noktada herhangi bir şey
öğrenilmesi mümkün değildir.
• Transfer: Eski bilgilerin yeni öğrenilecek olan bilgileri etkilemesine denir. Olumlu (pozitif) ve olumsuz (negatif) transfer olmak üzere ikiye ayrılır.
• Transfer: Eski bilgilerin yeni öğrenilecek olan bilgileri etkilemesine denir. Olumlu (pozitif) ve olumsuz (negatif) transfer olmak üzere ikiye ayrılır.
Olumlu Transfer: Önceki öğrenilenlerin
yeni öğrenilecek olan bilgileri kolaylaştırmasıdır. Örneğin, bisiklet
kullanmayı bilen birinin motosiklet kullanmayı, hiç bilmeyene göre daha rahat
öğrenmesi gibi.
Olumsuz Transfer: Önceden öğrenilmiş
olan bilgilerin yeni öğrenilecek olanları zorlaştırmasıdır. Ör: İki parmak klavye
kullanan birinin on parmak kullanmayı öğrenmesi ya da F klavye bilen birinin Q
klavye kullanmayı öğrenmesi, direksiyonu sağda olan arabayı kullanan birinin
solda olan araba kullanmayı öğrenmesi gibi.
• Güdü: Organizmayı herhangi bir amaç doğrultusunda harekete geçiren güce denir. İkiye ayrılır:
• Güdü: Organizmayı herhangi bir amaç doğrultusunda harekete geçiren güce denir. İkiye ayrılır:
* Birincil Güdüler: Bu güdüler doğuştan
getirilir ve organizmanın yaşamını sürdürmesi için gerekli olan fizyolojik
güdülerdir. Örneğin açlığın, susuzluğun giderilmeye çalışılması gibi.
* İkincil Güdüler: Sonradan edinilen, kazanılan güdülerdir.
Yaşamsal önem taşımazlar ancak yine de organizmayı davranışa yöneltirler.
Başarılı olma, saygı duyulma gibi.
Güdüler
döngüseldir yani güdüsel ihtiyaçlar giderilse bile bu durum geçicidir. Daha
sonra tekrar ortaya çıkar. Acıkan biri karnını doyurur ancak bir süre sonra
açlık güdüsü yeniden ortaya çıkar. Güdüler üç aşamada ortaya çıkar. Bunlar;
ihtiyacın hissedilmesi, ihtiyacı gidermeye yönelik davranış, doyum ve
rahatlama.
Öğreneme
süreci birincil olduğu kadar ikincil güdüleri de tatmin etmeye yöneliktir.
Yavru aslanın avlanmayı öğrenmesi birincil güdüleri tatmin etmeye yönelikken
bir öğrencinin sınavda başarılı olmak için çalışması, ikincil güdüleri tatmin
etmeye yöneliktir. Bu nedenle öğrenilecek konuların bireyi harekete geçirecek
nitelikte olması veya konuya o nitelik kazandırılması öğrenme sürecini
kolaylaştırır.
Öğrenme
sürecinde bireyler bazı davranışları yapmaktan haz duyarlar ve kendi kendilerini
harekete geçirirler. Buna “içten güdülenme” denir. “Dıştan güdülenme”de ise
birey takdir edilmek veya ödüle ulaşmak için harekete geçer.
• Dikkat: Kişinin belli bir uyarıcılar
üzerinde odaklanmasıdır. İnsan günlük hayatında birçok uyarıcı ile karşılaşabilir
ancak bu uyarıcılardan sadece dikkat ettiklerini algılayabilir. Öğrenmenin
olabilmesi için organizmanın dikkatini öğrenilecek konuya vermiş olması
gerekir. Ancak dikkat edilen uyarıcılar bile kısa süreli belleğe atılır.
• Bireysel Farklılıklar: Bireysel
farklılıkların ortaya çıkmasında kalıtım ve çevrenin rolü vardır. Bireysel
farklılıklar öğrencinin öğrenme hızını, düzeyini, öğrenmeye ilişkin ilgi ve
eğilimini, öğrenmenin kalıcılığını etkiler. Bireysel farklılıklar; zekâ, ilgi
ve ihtiyaçlar olarak tanımlanabilir.
b) Öğrenme Yöntemleriyle İlgili Faktörler:
• Öğrenme Zamanını Ayarlama: Bireylerin öğrenme yöntemleri farklılıklar göstermektedir. Kimileri konuların tamamını bir kerede öğrenirken, kimileri de aralıklı tekrarlar sonucu öğrenme eylemini gerçekleştirmektedirler. Her ne kadar aralıklı tekrarlar sonucu öğrenme daha sağlıklı ve kalıcı olsa bile genel olarak plansız çalışma nedeniyle toplu öğrenme tercih edilmektedir. Ancak toplu öğrenmenin uzun vadede kalıcılığı söz konusu değildir. Aralıklı öğrenmeden sonra yapılan tekrarlar en iyi öğrenme yöntemidir.
24
saat içinde öğrendiğimiz bilgilerin %80’i unutulur. Oysa beynimiz her türlü
programı öğrenecek ve çalıştırabilecek bir kapasiteye sahiptir. İlk 24 saatten
sonra unutulma hızı düşmektedir. Geniş zamana yayılmış sistematik tekrarlar
ardı ardına yapılanlara göre daha verimli sonuçlar vermektedir. Örneğin araya belirli miktar gün koyarak
yapılan 5 tekrarın etkisi ardışık yapılan 100 tekrardan daha etkilidir.
Öğrenilen bilginin büyük bir kısmının ilk 24 saatte unutulduğu düşünülürse ilk
24 saat içinde yapılan tekrar da büyük önem kazanmaktadır.
Tekrar ile
ilgili olarak önerilen çalışma şöyledir:
*Konuyu
öğrendikten 10-15 dakika sonra 10 dakikalık bir tekrar
*Bir gün
sonra 5 dakikalık bir tekrar
*Bir ay
sonra 3 dakikalık bir tekrar
*6 ay
sonra 3 dakikalık bir tekrar
Unutmak sadece hatırlamamak değildir aynı zamanda
kaybetmektir.
Öğrencilerin
büyük bir bölümü derste öğrendiklerini tekrar etmeyi ekstra bir işmiş gibi
düşünüyor. Oysa tekrar, alınan bilgilerin saklanıp depolanarak kalıcı hale
geldiği bir süreçtir. Böylelikle öğrenci aynı zamanda emeğine de sahip çıkmış
olur. Yeterince tekrar edilen ve sıklıkla telkin edilen her yeni davranış bir
süre sonra alışkanlık olarak beynimize yerleşir.
www.serkanozkan.com.tr www.okunlp.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder