5 Nisan 2013 Cuma

ÖĞRENME


Tekrarlar ya da yaşantılar sonucu organizmanın davranışlarında meydana gelen oldukça kalıcı değişmelere “öğrenme” denir. Sağ kolunu kopan bir kişinin sol elle yazı yazması bir öğrenme sürecini gerektirdiği gibi akciğerlerimizin nasıl çalıştığını kavrayacak duruma gelmek de bir öğrenme sürecidir. Ancak sağ kolu kırılan ve alçıya alınan bir kişinin eli iyileşesiye kadar sol elini kullanması, iyileştikten sonra ise sağ elini kullanması öğrenme değildir, çünkü kalıcı değildir. Ayrıca, felç ve tik gibi kalıcı davranışlar da öğrenme süreci ile oluşmaz. Öğrenme süreci her zaman doğru olanı öğrenilmesi ile sonuçlanmayabilir.  İnsanlar yanlışları ve kötü davranışları da öğrenirler. NLP çalışmalarının temel amacı bireyin daha önce öğrenmiş olduğu yanlış bilgileri ya da yanlış alışkanlıkları doğruları ile yer değiştirme sürecini de kapsar.
Bireyin yaşamını sürdürebilmesi için çevresine uyum sağlaması gerekir. Öğrenme çevreye uyumda en önemli süreçtir.
Doğuştan getirilen, türe özgü, kalıplaşmış, karmaşık davranışlara “içgüdü” denir. İçgüdüler değiştirilemez örneğin arıların bal yapması, ipek böceğinin hep aynı şekilde koza örmesi gibi. Değiştirilemeyeceği için içgüdüsel davranışlar eğitim kapsamı içerisine girmez.
Davranış ise en geniş anlamı ile canlılarım her yaptığı şey diye tanımlanabilir. Bazı davranışlarımız doğuştan gelir, içgüdüler ve refleksler gibi. Bazıları ise sonradan kazanılır, yazı yazmak, konuşmak gibi. Sonradan kazanılan bu davranışlar değiştirilebilme özelliğine sahip olduğundan eğitim sürecinin içinde yer alır.

Öğrenmeyi Etkileyen Faktörler:

Öğrenme ortamında öğrenenle ilgili, öğrenme yöntemiyle ilgili ve öğrenilecek olanla ilgili olmak üzere bazı faktörler söz konusudur. Ayrıca bu üç faktörü dolaylı olarak etkileyen ve öğrenmeye yardımcı olan öğrenme ortamı da öğrenme sürecinde son derece etkilidir.

a) Öğrenenle İlgili Faktörler:

• Türe özgü hazır oluş: İnsanın istenilen davranışı kazanabilmesi için gerekli olan biyolojik donanıma sahip olması anlamına gelir. İnsan ancak kendi türünün öğrenebileceklerini öğrenir. Ör: İnsan tazı gibi kokuyla iz sürmeyi veya uçmayı öğrenemez.
• Olgunlaşma: Organizma bir davranışı gösterebilecek biyolojik yapıya sahip olsa bile öğrenme için belli bir olgunluğa erişmesi gerekmektedir. Olgunlaşma genel olarak yaş ve zekâ ile ilişkilidir. Örneğin, yeni doğmuş bir bebeğe konuşmayı öğretemezsiniz.
• Genel Uyarılmışlık Düzeyi Ve Kaygı: İnsanın dıştan gelen uyarıcıları alma derecesinin de öğrenmeye uygun olması gerekir. Uyarılmışlığın azı da çoğu da öğrenmeyi olumsuz etkiler. En iyi öğrenme orta düzeyde bir uyarılmışlıkta gerçekleşir. En düşük uyarılmışlık bitkisel hayattır. Heyecan, dehşet, korku,aşırı kaygı gibi duygular,  aşırı uyarılmışlık halini oluşturur ki bu noktada herhangi bir şey öğrenilmesi mümkün değildir.
• Transfer: Eski bilgilerin yeni öğrenilecek olan bilgileri etkilemesine denir. Olumlu (pozitif) ve olumsuz (negatif) transfer olmak üzere ikiye ayrılır.
Olumlu Transfer: Önceki öğrenilenlerin yeni öğrenilecek olan bilgileri kolaylaştırmasıdır. Örneğin, bisiklet kullanmayı bilen birinin motosiklet kullanmayı, hiç bilmeyene göre daha rahat öğrenmesi gibi.
Olumsuz Transfer: Önceden öğrenilmiş olan bilgilerin yeni öğrenilecek olanları zorlaştırmasıdır. Ör: İki parmak klavye kullanan birinin on parmak kullanmayı öğrenmesi ya da F klavye bilen birinin Q klavye kullanmayı öğrenmesi, direksiyonu sağda olan arabayı kullanan birinin solda olan araba kullanmayı öğrenmesi gibi.
• Güdü: Organizmayı herhangi bir amaç doğrultusunda harekete geçiren güce denir. İkiye ayrılır:
* Birincil Güdüler: Bu güdüler doğuştan getirilir ve organizmanın yaşamını sürdürmesi için gerekli olan fizyolojik güdülerdir. Örneğin açlığın, susuzluğun giderilmeye çalışılması gibi.
* İkincil Güdüler:  Sonradan edinilen, kazanılan güdülerdir. Yaşamsal önem taşımazlar ancak yine de organizmayı davranışa yöneltirler. Başarılı olma, saygı duyulma gibi.
Güdüler döngüseldir yani güdüsel ihtiyaçlar giderilse bile bu durum geçicidir. Daha sonra tekrar ortaya çıkar. Acıkan biri karnını doyurur ancak bir süre sonra açlık güdüsü yeniden ortaya çıkar. Güdüler üç aşamada ortaya çıkar. Bunlar; ihtiyacın hissedilmesi, ihtiyacı gidermeye yönelik davranış, doyum ve rahatlama.
Öğreneme süreci birincil olduğu kadar ikincil güdüleri de tatmin etmeye yöneliktir. Yavru aslanın avlanmayı öğrenmesi birincil güdüleri tatmin etmeye yönelikken bir öğrencinin sınavda başarılı olmak için çalışması, ikincil güdüleri tatmin etmeye yöneliktir. Bu nedenle öğrenilecek konuların bireyi harekete geçirecek nitelikte olması veya konuya o nitelik kazandırılması öğrenme sürecini kolaylaştırır.
Öğrenme sürecinde bireyler bazı davranışları yapmaktan haz duyarlar ve kendi kendilerini harekete geçirirler. Buna “içten güdülenme” denir. “Dıştan güdülenme”de ise birey takdir edilmek veya ödüle ulaşmak için harekete geçer.
• Dikkat: Kişinin belli bir uyarıcılar üzerinde odaklanmasıdır. İnsan günlük hayatında birçok uyarıcı ile karşılaşabilir ancak bu uyarıcılardan sadece dikkat ettiklerini algılayabilir. Öğrenmenin olabilmesi için organizmanın dikkatini öğrenilecek konuya vermiş olması gerekir. Ancak dikkat edilen uyarıcılar bile kısa süreli belleğe atılır.
• Bireysel Farklılıklar: Bireysel farklılıkların ortaya çıkmasında kalıtım ve çevrenin rolü vardır. Bireysel farklılıklar öğrencinin öğrenme hızını, düzeyini, öğrenmeye ilişkin ilgi ve eğilimini, öğrenmenin kalıcılığını etkiler. Bireysel farklılıklar; zekâ, ilgi ve ihtiyaçlar olarak tanımlanabilir.


b) Öğrenme Yöntemleriyle İlgili Faktörler:

• Öğrenme Zamanını Ayarlama: Bireylerin öğrenme yöntemleri farklılıklar göstermektedir. Kimileri konuların tamamını bir kerede öğrenirken, kimileri de aralıklı tekrarlar sonucu öğrenme eylemini gerçekleştirmektedirler. Her ne kadar aralıklı tekrarlar sonucu öğrenme daha sağlıklı ve kalıcı olsa bile genel olarak plansız çalışma nedeniyle toplu öğrenme tercih edilmektedir. Ancak toplu öğrenmenin uzun vadede kalıcılığı söz konusu değildir. Aralıklı öğrenmeden sonra yapılan tekrarlar en iyi öğrenme yöntemidir.
24 saat içinde öğrendiğimiz bilgilerin %80’i unutulur. Oysa beynimiz her türlü programı öğrenecek ve çalıştırabilecek bir kapasiteye sahiptir. İlk 24 saatten sonra unutulma hızı düşmektedir. Geniş zamana yayılmış sistematik tekrarlar ardı ardına yapılanlara göre daha verimli sonuçlar vermektedir.  Örneğin araya belirli miktar gün koyarak yapılan 5 tekrarın etkisi ardışık yapılan 100 tekrardan daha etkilidir. Öğrenilen bilginin büyük bir kısmının ilk 24 saatte unutulduğu düşünülürse ilk 24 saat içinde yapılan tekrar da büyük önem kazanmaktadır.
Tekrar ile ilgili olarak önerilen çalışma şöyledir:
*Konuyu öğrendikten 10-15 dakika sonra 10 dakikalık bir tekrar
*Bir gün sonra 5 dakikalık bir tekrar
*Bir ay sonra 3 dakikalık bir tekrar
*6 ay sonra 3 dakikalık bir tekrar

Unutmak sadece hatırlamamak değildir aynı zamanda kaybetmektir.
Öğrencilerin büyük bir bölümü derste öğrendiklerini tekrar etmeyi ekstra bir işmiş gibi düşünüyor. Oysa tekrar, alınan bilgilerin saklanıp depolanarak kalıcı hale geldiği bir süreçtir. Böylelikle öğrenci aynı zamanda emeğine de sahip çıkmış olur. Yeterince tekrar edilen ve sıklıkla telkin edilen her yeni davranış bir süre sonra alışkanlık olarak beynimize yerleşir. 

www.serkanozkan.com.tr   www.okunlp.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder