15 Mayıs 2013 Çarşamba

ZİHİNSEL KONSANTRASYON ANINDA BEDENLE İLGİLİ HİÇBİR ÖZEL HİS OLMAMALIDIR

Konsantre olmak, gerginleşmek demek değildir. Duruşumuzun doğru olması konsantrasyonumuzu arttırmaz duruşumuz yanlış olursa enerjimizden çalar, konsantrasyonumuz daha kolay bozulur.
Belli bir oturuşu benimsemek avantajlıdır böylelikle o pozisyon sırasında kullanacağınız kaslar da oturuş biçiminize alışır. Bunun sonucunda da vücudunuz yorulmadan uzun süre o pozisyonda kalabilir. Tıpkı askeri törenlerde, tören kıtasındaki askerlerin uzun zaman aynı pozisyonda kalma alışkanlığını edinmesi gibi. İlk zamanlarda oluşabilecek ağrılar, duruşunuza bağlı kaldığınızda bir süre sonra geçecektir.
Oturuşunuz sağlıklı olmalı, omurganızın bükülmesine izin vermeyin, kollarınız omuzlarınıza en az ağırlık verecek biçimde konumlansın. Bacaklarınız da rahat olsun ki tüm vücudunuz dengede kalabilsin. Öyle bir oturuş seçmelisiniz ki vücudunuz bu konumu korumak için en az enerjiyi harcasın. Boynunuzu sık sık esnetip gevşetmeyi ihmal etmeyin. Yavaşça oturun, ani bir oturuşla kalp atışlarınız alt üst olmasın. Sakince vücudunuzu dengeye alın, dikkatinizi koklama, tat alma, görme, dokunma ve işitme duyularınızdan uzaklaştırarak seçtiğiniz konuya verin.
Günlük hayatta konsantrasyon vücut faaliyetleri için gerekli olduğundan konsantre olmak, vücudun gerilmesini de beraberinde getirir. Örneğin ağır bir yük kaldıracaksak daha henüz kaldırmadan, önce kaslarımız gerilir, nefesimiz değişir, kaşlar çatılır, dişler sıkılır. Başınıza gelmiştir, ağır sandığınız bir şeyi kaldırmaya konsantre olmuşsunuzdur ama o, beklediğinizden çok daha hafiftir ve kasılmış kaslarınız nedeniyle o nesneyi havaya, yukarılara kaldırıverirsiniz.
Zihinsel faaliyetlerle ilgili konsantrasyonda kendinizi ne kadar gevşek bırakırsanız, kaslarınız beyinsel faaliyet için harcanacak enerjiden ne kadar az yerse o kadar uzun süreli konsantre olursunuz. Zihinsel faaliyetleri için konsantre olanlar, bedensel faaliyetlerdeki konsantrasyon yöntemlerini seçtiklerinde çok kısa bir süre sonra baş ve boyun ağrıları çekebilirler, sinir bozukluğu noktasına kadar gelebilirler. Beden rahat değilse, yorulmuşsa beynin dikkatinin bir bölümü o taraflara kayar.
 
 

23 Nisan 2013 Salı

23 NİSAN'IN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

TBMM'nin kurulması ve ulusal egemenliğimizin ilanı, üç kıtaya yayılmış imparatorluğun, toprak kaybede kaybede Anadolu Yarımadası'na sıkışmış evlatlarının var olma bilincini ilk kez seslendirilmesi, seslendirilmekle kalmayıp uygulamaya konmasıdır. Farklı etnik grupların dil birliği çerçevesinde yönetimi eline alması bakımından bu coğrafyada bir ilktir de. 
Atatürk'ün cumhuriyeti gençlere emanet edebilmesinin temelinde 23 Nisan'da Ulusal Egemenlik kutlamasının yanı sıra çocuk bayramı olması da yatar. Ulusal Egemenlik bilincini alan çocuklar cumhurun yönetimine de sahip çıkabileceklerdir büyüdüklerinde. 
Bu platform, karıştırılmasından medet umulan cumhuriyet ve demokrasi kavramların tartışılma yeri değil. Bununla beraber çocuklarımızın sağlıklı bir biçimde yetiştirilmesinde üzerimize düşen sorumlulukları bir kez daha hatırlayabiliriz. Çocuk işçilerin varlığını görmezden geliyorsak, öğretimden faydalanma yıl ortalamasını 90 yıldır 5 yıla bile taşıyamamışsak tecavüzleri, tacizleri, çocuk gelinleri, kan davasını önleyemiyorsak; umutsuzluğun, yoksullukların, zorlukların hakim olduğu bir dönemde açılmış olan TBMM'nin misyonunu kavradığımızı, daha ileriye taşıdığımızı söyleyebilir miyiz?
Çocuklarımızın yaşının üstündeki sorumluluklardan uzak, sevgi ve güven ortamında yetiştirilmesi ve çağın gerektirdiği eğitimi, becerileri ve yetenekleri heba edilmeden alabilmesi için bütün yetişkinlere sorumluluklar düşmektedir. 
Bu bayramın dünya çocukları arasında barış ve kardeşliğin paylaşılmasına ve dünya barışına hizmet eden bir bayram haline gelebilmesinin olmazsa olması ülkemizde barış ve kardeşliğin hakim hale gelebilmesidir. 
Analitik düşünce biçimini sadece öğretimin değil hayatın her alanına yayan, düşünen ve sorgulayan, farklı zeka türlerinin, farklı yeteneklerin, inançların, farklı değerlerin varlığını kabul eden, tektipleştirmeden medet ummak yerine, farklılıkların zenginliği ile mutlu olmayı becerebilen, bunun için çözümler üretebilen, savaş baskı ve şiddetten uzak barış ve huzur dolu bir dünya özlemiyle hepimizin Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.

www.serkanozkan.com.tr    www.okunlp.com
     


18 Nisan 2013 Perşembe

ÖĞRENME 2


Beyin Dalgalarının Öğrenmeye Etkisi

Temel beyin dalgaları şunlardır:
Delta: Çoğunlukla derin uyku halinde yayınlanır.
Teta: Çoğunlukla hafif uyku halindeyken yayınlanır. Bu durumda gördüğümüz rüyaların çoğunu hatırlarız.
Alfa: Uyanık ve huzurluyken yayınlanır.
Beta: Normal ve tam uyanık durumdayken yayınlanır.
Beyin en iyi öğrenmeyi alfa ve teta durumlarında yapar. Uyanıkken beyni alfa durumuna geçirmenin en iyi yolları; ılık duş almak ya da 10-15 kez diyafram nefesi almaktır. Bir diğer yöntem de müzik dinlemektir. Ancak özellikle Barok tarzı, largo tempolu, 4/4 ya da ¾ ölçülü parçalar alfa konumuna geçmekte çok etkilidir. 

Uyku, bilgilerin yeniden örgütlendiği ve düzenlendiği bir süreçtir. Beyninizin bu özelliğinden yararlanarak öğrenme sürecinizi daha aktif ve hızlı bir hale getirebilirsiniz. Gece yatmadan önce son bir tekrar yapıp sabah kalktığınızda aynı konuyu bir kez daha tekrar ettiğinizde bilgilerin şaşırtıcı bir şekilde yerleşmiş olduğunu fark edeceksiniz. Çünkü bütün bir uyku süreci boyunca beyin, o bilgileri işlemiştir. 

Bu durum aynı zamanda tekrarın da önemini dolaylı olarak göstermektedir. Bir bilgiyi tekrarlamadığınızda beyninize verdiğiniz mesaj "Bu bilgi benim için önemsizdir." şeklindedir. Tekrar edilen bilgi pekişir, diğer bilgilerle örüntüler oluşur, anlamlı ve kalıcı hale gelir. 

Genel olarak karıştırdığımız bir durum var: Anlamak ve öğrenmenin aynı şey olduğunu sanıyoruz. Bir bilgiyi izlediğimizde, okuduğumuzda ya da sözel olarak bize aktarıldığında onu anlayabiliriz. Ancak tekrar etmezsek öğrenemeyiz. Bu nedenle öğrenciler sınıfta öğretmenlerini dinlerken çok iyi anladıkları konulardan bir ay sonra sınav olduklarında dökülüyorlar. Yeni karşılaştığımız bir bilginin %80'e varan kısmı ilk 24 saat içinde unutulur. Bu nedenle bir bilgiyi kalıcı kılmanın en temel yolu, o bilgiyi en iyi hatırladığımız ilk 24 saat içinde mutlaka tekrar etmektir. 

Öneri:
Çalışma programınızda öncelik o gün öğrendiğiniz derslerin 5-10 dakikalık tekrarı olsun daha sonra okul ve dershane programı ile ilgili çalışmalarınıza geçin. Her hafta sonu, o hafta öğrendiğiniz konuların kısa bir tekrarını yapmayı ihmal etmeyin. Tekrarlanan bilginin pekiştiğini unutmayın. Bunu her ay sonunda da yapın. Bilgiler öğrenildikçe tekrar süresi kısalacaktır. 

Öğrenme Stratejileri:

Konunun Yapısını Belirleyin: Öğrenilecek konunun özelliğine göre öğrenmenin bütün veya parçalara bölerek mi gerçekleştirileceği belirlenir. Öğrenilecek olan, aşırı derecede uzunsa parçalara bölerek öğrenme uygulanır. Parçalara bölerek öğrenmede her bir parçanın anlamlı bütün oluşmasına dikkat edilmelidir. Kısa olan ve parçalara ayrıldığında içeriğini kaybeden konular bütün olarak öğrenilmelidir.
Katılın (Öğrenenin Etkinliği – Öğrenci Aktivitesi): Organizma öğrenme etkinliğinde ne kadar aktif olursa, öğrenmenin meydana gelme olasılığı o kadar yüksek olur. Dinleme, düşük etkinlik; uygulama ise yüksek öğrenme etkinliğidir. Bu nedenle ödev ve araştırma yapma öğrenmeyi kalıcı kılar.
Geri Bildirim (Dönüt) Alın: Organizmaya öğrenme eyleminin ne kadar başarılı olduğunun bildirilmesidir. Sonuçların bilinmesi öğrenmeyi olumlu yönde etkiler. Yapılan yanlışların bilinmesi onu düzeltme imkânı sağlar. Güdülenme ortadan kalkmadan sonuçları bildirilmelidir yani sorular unutulmadan sonuçlar verilmelidir. Bu durum sizin yaptığınız test çalışmaları için de geçerlidir. Sadece soru çözmek yetmez. Cevap  anahtarı ile karşılaştırma da yapmalısınız. 

Hatırlatma:
Test çalışmalarında soruları mutlaka zamana bağlı olarak çözün. Soru çözümü bittikten sonra cevap anahtarından kontrol edin. Yanlış yaptığınız ya da boş bıraktığınız sorulardaki eksikliğinizi araştırın. Gerekirse yeniden konu çalışın.

Zihin Haritaları Kullanın: Öğrenilecek konuları zihin haritaları şeklinde özetlemek beş duyumuzu ve sağ beynimizi de devreye soktuğundan öğrenmeyi hem eğlenceli ve kolay hem de kalıcı hale getirir. 

www.serkanozkan.com.tr    www.okunlp.com









9 Nisan 2013 Salı

Kitabımız OKU'nun ikinci baskısı www.netkitap.com, İleri Kitapevi, Duvar Kitapevi, Alsancak Genel Merkez'imiz, Marmaris ve Ortaca şubelerimizde satışa sunulmuştur. Çok yakında D&R'larda da bulabilirsiniz. İzmir Tüyap Kitap Fuarı'nda da varız. Kitabımızla ilgili görüş ve düşüncelerinizi bizimle paylaşmanızı diliyoruz. SEVGİ...

www.serkanozkan.com.tr       www.okunlp.com


5 Nisan 2013 Cuma

ÖĞRENME


Tekrarlar ya da yaşantılar sonucu organizmanın davranışlarında meydana gelen oldukça kalıcı değişmelere “öğrenme” denir. Sağ kolunu kopan bir kişinin sol elle yazı yazması bir öğrenme sürecini gerektirdiği gibi akciğerlerimizin nasıl çalıştığını kavrayacak duruma gelmek de bir öğrenme sürecidir. Ancak sağ kolu kırılan ve alçıya alınan bir kişinin eli iyileşesiye kadar sol elini kullanması, iyileştikten sonra ise sağ elini kullanması öğrenme değildir, çünkü kalıcı değildir. Ayrıca, felç ve tik gibi kalıcı davranışlar da öğrenme süreci ile oluşmaz. Öğrenme süreci her zaman doğru olanı öğrenilmesi ile sonuçlanmayabilir.  İnsanlar yanlışları ve kötü davranışları da öğrenirler. NLP çalışmalarının temel amacı bireyin daha önce öğrenmiş olduğu yanlış bilgileri ya da yanlış alışkanlıkları doğruları ile yer değiştirme sürecini de kapsar.
Bireyin yaşamını sürdürebilmesi için çevresine uyum sağlaması gerekir. Öğrenme çevreye uyumda en önemli süreçtir.
Doğuştan getirilen, türe özgü, kalıplaşmış, karmaşık davranışlara “içgüdü” denir. İçgüdüler değiştirilemez örneğin arıların bal yapması, ipek böceğinin hep aynı şekilde koza örmesi gibi. Değiştirilemeyeceği için içgüdüsel davranışlar eğitim kapsamı içerisine girmez.
Davranış ise en geniş anlamı ile canlılarım her yaptığı şey diye tanımlanabilir. Bazı davranışlarımız doğuştan gelir, içgüdüler ve refleksler gibi. Bazıları ise sonradan kazanılır, yazı yazmak, konuşmak gibi. Sonradan kazanılan bu davranışlar değiştirilebilme özelliğine sahip olduğundan eğitim sürecinin içinde yer alır.

Öğrenmeyi Etkileyen Faktörler:

Öğrenme ortamında öğrenenle ilgili, öğrenme yöntemiyle ilgili ve öğrenilecek olanla ilgili olmak üzere bazı faktörler söz konusudur. Ayrıca bu üç faktörü dolaylı olarak etkileyen ve öğrenmeye yardımcı olan öğrenme ortamı da öğrenme sürecinde son derece etkilidir.

a) Öğrenenle İlgili Faktörler:

• Türe özgü hazır oluş: İnsanın istenilen davranışı kazanabilmesi için gerekli olan biyolojik donanıma sahip olması anlamına gelir. İnsan ancak kendi türünün öğrenebileceklerini öğrenir. Ör: İnsan tazı gibi kokuyla iz sürmeyi veya uçmayı öğrenemez.
• Olgunlaşma: Organizma bir davranışı gösterebilecek biyolojik yapıya sahip olsa bile öğrenme için belli bir olgunluğa erişmesi gerekmektedir. Olgunlaşma genel olarak yaş ve zekâ ile ilişkilidir. Örneğin, yeni doğmuş bir bebeğe konuşmayı öğretemezsiniz.
• Genel Uyarılmışlık Düzeyi Ve Kaygı: İnsanın dıştan gelen uyarıcıları alma derecesinin de öğrenmeye uygun olması gerekir. Uyarılmışlığın azı da çoğu da öğrenmeyi olumsuz etkiler. En iyi öğrenme orta düzeyde bir uyarılmışlıkta gerçekleşir. En düşük uyarılmışlık bitkisel hayattır. Heyecan, dehşet, korku,aşırı kaygı gibi duygular,  aşırı uyarılmışlık halini oluşturur ki bu noktada herhangi bir şey öğrenilmesi mümkün değildir.
• Transfer: Eski bilgilerin yeni öğrenilecek olan bilgileri etkilemesine denir. Olumlu (pozitif) ve olumsuz (negatif) transfer olmak üzere ikiye ayrılır.
Olumlu Transfer: Önceki öğrenilenlerin yeni öğrenilecek olan bilgileri kolaylaştırmasıdır. Örneğin, bisiklet kullanmayı bilen birinin motosiklet kullanmayı, hiç bilmeyene göre daha rahat öğrenmesi gibi.
Olumsuz Transfer: Önceden öğrenilmiş olan bilgilerin yeni öğrenilecek olanları zorlaştırmasıdır. Ör: İki parmak klavye kullanan birinin on parmak kullanmayı öğrenmesi ya da F klavye bilen birinin Q klavye kullanmayı öğrenmesi, direksiyonu sağda olan arabayı kullanan birinin solda olan araba kullanmayı öğrenmesi gibi.
• Güdü: Organizmayı herhangi bir amaç doğrultusunda harekete geçiren güce denir. İkiye ayrılır:
* Birincil Güdüler: Bu güdüler doğuştan getirilir ve organizmanın yaşamını sürdürmesi için gerekli olan fizyolojik güdülerdir. Örneğin açlığın, susuzluğun giderilmeye çalışılması gibi.
* İkincil Güdüler:  Sonradan edinilen, kazanılan güdülerdir. Yaşamsal önem taşımazlar ancak yine de organizmayı davranışa yöneltirler. Başarılı olma, saygı duyulma gibi.
Güdüler döngüseldir yani güdüsel ihtiyaçlar giderilse bile bu durum geçicidir. Daha sonra tekrar ortaya çıkar. Acıkan biri karnını doyurur ancak bir süre sonra açlık güdüsü yeniden ortaya çıkar. Güdüler üç aşamada ortaya çıkar. Bunlar; ihtiyacın hissedilmesi, ihtiyacı gidermeye yönelik davranış, doyum ve rahatlama.
Öğreneme süreci birincil olduğu kadar ikincil güdüleri de tatmin etmeye yöneliktir. Yavru aslanın avlanmayı öğrenmesi birincil güdüleri tatmin etmeye yönelikken bir öğrencinin sınavda başarılı olmak için çalışması, ikincil güdüleri tatmin etmeye yöneliktir. Bu nedenle öğrenilecek konuların bireyi harekete geçirecek nitelikte olması veya konuya o nitelik kazandırılması öğrenme sürecini kolaylaştırır.
Öğrenme sürecinde bireyler bazı davranışları yapmaktan haz duyarlar ve kendi kendilerini harekete geçirirler. Buna “içten güdülenme” denir. “Dıştan güdülenme”de ise birey takdir edilmek veya ödüle ulaşmak için harekete geçer.
• Dikkat: Kişinin belli bir uyarıcılar üzerinde odaklanmasıdır. İnsan günlük hayatında birçok uyarıcı ile karşılaşabilir ancak bu uyarıcılardan sadece dikkat ettiklerini algılayabilir. Öğrenmenin olabilmesi için organizmanın dikkatini öğrenilecek konuya vermiş olması gerekir. Ancak dikkat edilen uyarıcılar bile kısa süreli belleğe atılır.
• Bireysel Farklılıklar: Bireysel farklılıkların ortaya çıkmasında kalıtım ve çevrenin rolü vardır. Bireysel farklılıklar öğrencinin öğrenme hızını, düzeyini, öğrenmeye ilişkin ilgi ve eğilimini, öğrenmenin kalıcılığını etkiler. Bireysel farklılıklar; zekâ, ilgi ve ihtiyaçlar olarak tanımlanabilir.


b) Öğrenme Yöntemleriyle İlgili Faktörler:

• Öğrenme Zamanını Ayarlama: Bireylerin öğrenme yöntemleri farklılıklar göstermektedir. Kimileri konuların tamamını bir kerede öğrenirken, kimileri de aralıklı tekrarlar sonucu öğrenme eylemini gerçekleştirmektedirler. Her ne kadar aralıklı tekrarlar sonucu öğrenme daha sağlıklı ve kalıcı olsa bile genel olarak plansız çalışma nedeniyle toplu öğrenme tercih edilmektedir. Ancak toplu öğrenmenin uzun vadede kalıcılığı söz konusu değildir. Aralıklı öğrenmeden sonra yapılan tekrarlar en iyi öğrenme yöntemidir.
24 saat içinde öğrendiğimiz bilgilerin %80’i unutulur. Oysa beynimiz her türlü programı öğrenecek ve çalıştırabilecek bir kapasiteye sahiptir. İlk 24 saatten sonra unutulma hızı düşmektedir. Geniş zamana yayılmış sistematik tekrarlar ardı ardına yapılanlara göre daha verimli sonuçlar vermektedir.  Örneğin araya belirli miktar gün koyarak yapılan 5 tekrarın etkisi ardışık yapılan 100 tekrardan daha etkilidir. Öğrenilen bilginin büyük bir kısmının ilk 24 saatte unutulduğu düşünülürse ilk 24 saat içinde yapılan tekrar da büyük önem kazanmaktadır.
Tekrar ile ilgili olarak önerilen çalışma şöyledir:
*Konuyu öğrendikten 10-15 dakika sonra 10 dakikalık bir tekrar
*Bir gün sonra 5 dakikalık bir tekrar
*Bir ay sonra 3 dakikalık bir tekrar
*6 ay sonra 3 dakikalık bir tekrar

Unutmak sadece hatırlamamak değildir aynı zamanda kaybetmektir.
Öğrencilerin büyük bir bölümü derste öğrendiklerini tekrar etmeyi ekstra bir işmiş gibi düşünüyor. Oysa tekrar, alınan bilgilerin saklanıp depolanarak kalıcı hale geldiği bir süreçtir. Böylelikle öğrenci aynı zamanda emeğine de sahip çıkmış olur. Yeterince tekrar edilen ve sıklıkla telkin edilen her yeni davranış bir süre sonra alışkanlık olarak beynimize yerleşir. 

www.serkanozkan.com.tr   www.okunlp.com


4 Nisan 2013 Perşembe

ÖĞRENME SÜRECİ, SINAVA HAZIRLIK VE SINAV PSİKOLOJİSİ


Sınavlarda başarıya ulaşmak için, gerekli bilgi donanımı şarttır. Sınav sorularını doğru cevaplayabilmek, ilgili derslerdeki bilgilerin belli düzeyde öğrenilmiş olmasını zorunlu kılmaktadır. İşte bu öğrenme ihtiyacının giderilmesi bugünkü koşullarda ancak, ”gerçekçi ve doğru hedeflerin olması, iyi bir okul eğitimi, sistemli ve düzenli çalışma ile okuma alışkanlığı kazanılmış olması, okul dışı saatlerini amaçlı değerlendirebilmek ve düzenli ve sağlıklı bir yaşam” ile mümkün olabilecektir. Geçirdiğiniz uzun öğrenim süreci sonucunda sahip olduğunuz birikimlerin, birkaç saatlik bir zaman diliminde ölçülmesini amaçlayan bir sınav atmosferine “duygusal olarak hazırlanmak” oldukça önem taşımaktadır.
Sınava hazırlık, bilgi yüklemesi yapmak değildir ve olmamalıdır. Bu süreç sistemli ve düzenli bir çalışma sürecine sahip olmak kadar zihinsel ve psikolojik olarak hazırlığı da gerektirir.
Öğrencinin aşağıdaki üç basamağı ardışık olarak uygulaması, hayatına yerleştirmesi işin büyük bir kısmını halletmesi anlamına gelir.
*Bilmiyorum!
*Öğrenebilirim!
*Şimdi çalışıyorum, şimdi öğreniyorum!
Ayrıca öğrenci;
*Öğrenmeyi ertelemekten vazgeçmeli, erteleme alışkanlığının nedenlerini bulmalı ve üzerine gitmelidir.
*Öğrendiğine güvenmeli, tekrar ve pekiştirme alıştırmalarıyla öğrendiğini kalıcı hale getirmelidir.
*Ertelenebilir tüm sorunlarını sınavdan sonraya ertelemeli sadece sınav sürecine odaklanmalıdır.

Öğrenmede Başlangıç ve Bitiş Etkisi

Lütfen elinize bir kâğıt ve kalem alın ve aşağıda 25 kelimelik bir liste verilmiştir. Bu listeyi sadece bir defa ve yanlarında yazan numara sırasıyla dikkatli okuyun (numaraları ezberlemeye çalışmayın).

1.       Kedi
10. Mana
18. Belirsiz
2.       Masa
11. Stratejik
19. Kitap
3.       Melek
12. Bülbül
20. Netameli
4.       Duygu
13. Sandalye
21. Terazi
5.       Perdahlama
14. Kalem
22. Melankolik
6.       Tutku
15. Tavuk
23. Defter
7.       Köpek
16. Tafracı
24. Ağaç
8.       Gerçek
17. Siyah
25. Koltuk
9.       Nehir



Şimdi, tabloya bakmadan hatırladığınız kelimeleri kâğıda yazın (Sadece kelimeleri yazın, numaralarını yazmayın).
Yazdığınız kelimelerin numarasını tabloya bakarak inceleyin. Bu çalışmanın amacı ne kadar çok kelime hatırladığınız değildir, hatırlamada nelerin etkili olduğudur.
Yapılan araştırmalar öğrenmenin başlangıç ve bitiş dilimine rastlayan bilgilerin orta kısımdakilere oranla daha kolay hatırlandığını göstermiştir. Bu listenin başında ve sonunda bulunan kelimelerin ortadakilere göre daha kolay hatırlanması öğrenme performansında zaman içinde bir değişim olduğunu gösterir. Buna “öğrenmede başlangıç ve bitiş etkisi” denir.
de birer tane başlangıç ve bitiş etkisi vardır. Oysa bu süreç 30’ar dakikalık üç bölüme bölündüğünde ve her dilim arasına 5 dakika dinlenme molası konduğunda toplam 6 tane başlangıç ve bitiş etkisi yaşanacak ve öğrenme performansı da buna bağlı olarak artacaktır.


 

Sonuç:
Çalışma programına mutlaka 30 – 50 dakikalık çalışma ve 5 – 15 dakikalık dinlenme süreçleri koyunuz. Çalışma sürecinizi hiçbir şeyin bölmesine izin vermeyiniz bunun için gerekli tedbirleri alınız.

www.okunlp.com   www.serkanozkan.com.tr















3 Nisan 2013 Çarşamba

DAİMA BİR ÇÖZÜM VARDIR


Üniversitede fizyoloji laboratuarındayız. Konumuzun adı: Şartlı Refleks. Laboratuar asistanımız şartlı refleksi tanımladı: Normalde bir davranışa karşı verilen tepkinin öğrenme yoluyla başka bir davranışa verilmesi durumu. Ama kimse asistanı dinlemiyor ki. Masanın üzerinde bir kafes var. Kafesin şeklini aşağıda görüyorsunuz. Kafesin beş tarafı kapalı. Ön kısmında kafesin çatısına dek çıkmayan bir parmaklık bölümü var. Kafesin içinde de bir beyaz fare. Fare biz geldiğimizde arka ayaklarının üzerine dikelmiş iki eliyle tutuğu halka şeklindeki bir krakeri kemiriyordu. Bizimle ilgilenmedi bile. Asistan anlatmaya devam ediyor: “Taban iki ayrı bölümden oluşuyor. Her birinin altında fareyi öldürmeyecek ama rahatsız edecek kadar elektrik veren düzenekle döşeli. Ben birinci yarıya elektrik vermeden önce lambayı yakacağım. Sonra elektriği vereceğim. Fare rahatsız olup diğer yarıya geçtiğinde yine o tarafa elektrik vermeden önce lambayı yakacağım. Başlangıçta fare elektrik uyaranı ile karşılaştıktan sonra elektriksiz alan olan öbür yarıya geçiyordu. Şimdi lambanın yanmasının ardından rahatsız olacağını biliyor ve lamba yanar yanmaz öbür tarafa geçiyor. İşte! Elektrik uyaranına verdiği tepki artık lambaya karşı veriliyor. Oysa lambanın yanması onu doğrudan rahatsız etmiyor.”

Biz merakla beklemeye başladık. Asistan lambayı yaktı. “Üç saniye sonra elektrik vereceğim” dedi. Lamba yanınca fare krakeri bıraktı. Zıplayarak parmaklıkların üstündeki boşluğa ellerini koydu ve oradan sarkarak ayaklarını tabana değmeyecek bir biçimde topladı. Fare bir türlü olduğu yerden düşmüyor, asistan dürtüyor ama nafile. Asistan defalarca lambayı yaktı söndürdü. Bir o tarafa bir bu tarafa elektrik verdi. Fare asılı kaldığı yeri bırakmadı. Kahkahalarla gülüyoruz, gürültümüz dışarı taşıyor. Asistan kan ter içinde. Gürültümüze fizyoloji dersimizin hocası geldi. Hoca gelince asistan kontrol panelinden uzaklaştı. Bu arada fare asıldığı yerden yere inmiş krakerini yeniden kemirmeye başlamıştı. Suratında gülümser gibi bir ifade vardı. Hani bazı hayvanlarda doğal bir gülümseme hali vardır ya yunuslar gibi. İşte öyle. Hoca durumu anlayınca gülmeye başladı. Bize dönerek sordu: “Bu deneyden ne anladınız?” Hepimiz bir şeyler söyledik. Özetle, lamba yanınca hayvan her iki tarafta da rahat edemeyeceğini anlamış elektrik olmadığını keşfetmiş olduğu bir başka alana geçmişti. Sonuçta yine şartlı refleks söz konusuydu.

Hocamız başını sallayarak, “Tamam!” dedi. “Ama gözden kaçırdığınız bir şey var: Daima başka bir çözüm mevcuttur. Bu kısıtlı koşullarda bile…”



www.serkanozkan.com.tr   www.okunlp.com